butun-siirleri-makale

Bizim modern klasiğimiz...

Mehmet Kaplan, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Yahya Kemal’ (1982) kitabına yazdığı önsözde “[Tanpınar’la birlikte, Ömer Faruk] Yahya Kemal’in eserleri de Türk tarih, sanat ve kültürüne açılan bir penceredir. O pencereden bizim bin yıllık medeniyetimiz gözükür” diyor. Bizim bin yıllık medeniyetimiz: İslam medeniyetinin Osmanlı yorumu.
 

Ama başlangıçta Osmanlı değildir Kemal. Batılılaşarak gittiği Batı’dan Osmanlılaşarak dönecektir evine. Tanpınar’a göre itiyatlarıyla, jestleriyle, düşünceleriyle, hitap şekliyle, şiir okuyuş tarzıyla, tenkitleriyle, dikkatiyle hâlâ “oralı” gibidir. Oralı yani Fransız. Fakat, yine Tanpınar’a göre, “daima bize lâzım olanı” düşünmüştür: “kimiz, neyiz ve neredeyiz?”

Tarih şuuru taşıyan bir düşünür şair olarak Yahya Kemal’in Türk düşüncesine yaptığı en büyük katkı, aşırılıklar çağında toplumu bir salgın hastalık gibi saran köksüzlük akımına karşı “İmtidad” fikriyle, onu geçmişe bağlamak istemesiydi. İmtidad; yani devam ederek değişmek, değişerek devam etmek. O geçmiş kültürü terk ederek/unutarak batılılaşmaya çalışanlara, “büyük tarihi çizgiye” yani “klasik kültür kaynaklarımıza” dönmeyi teklif ediyordu. Hiçbir zaman kitap yayınlatmamış olsa da gazete-dergi sayfalarında kalan sohbetleri, makaleleri ve şiirleri bir set olmuştur Batılılaşmaya karşı.

Ama apolitiktir. Ankara’nın, İstanbul’a “dönüşlerini” sever. Şiirini sloganlara, gelgeç davalara feda etmemiş, tavrını mısrayla koymuş, “bozgunda fetih düşü” görmüş, batan bir İmparatorluğun, politik değil, kesinlikle değil, kültürel mirasını, üslubunu, tavrını ve anlayışını savunmak istemiştir. “İstanbul ufkunda” büyük ama sakin bir dağ gibi yükselip düzelen Süleymaniye Camii’ni Yahya Kemal’in ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ şiirinden ayrı düşünebilir miyiz artık?

“Marifet iltifata tabîdir...” Hak ettiği takdiri pek görmedi bence ama, uzun zamandır editör Sakine Korkmaz, Ahmet Hamdi Tanpınar kitaplığında muhteşem işlere imza atıyor. Yakından tanığıyım; Sakine, Tanpınar Arşivi’nde handiyse Tanpınar’la yattı kalktı, bütün el yazma notlarını titizlikle okudu, önce ‘Huzur’u sonra ‘Beş Şehir’i edisyon kritikten geçirdi ya... Ne mutlu ki Dergâh Yayınları’nın Tanpınar külliyatına gösterdiği özeni şimdi VakıfBank Kültür Yayınları, Tanpınar’ın Hoca’sı Yahya Kemal Beyatlı’ya gösteriyor. Büyük şairin ‘Bütün Şiirleri’ tek bir ciltte toplandı; on altı yıl sonra.

Profesör Mehmet Samsakçı’nın yayıma hazırladığı kitapta, bütün şiirler “edisyon kritik” edilmiş, açıklayıcı notlarla, gazete ve dergi küpürleriyle, görsellerle zenginleştirilmiş, ilk neşirle kitaplarda yer alan biçimleri arasındaki farklar tespit edilip, titizlikle gösterilmiş. Şiirlerin macerası, hangi koşullar altında nasıl kaleme alındıkları tafsilâtlı biçimde anlatılırken, şiirin tınısı/deruni ahenk için vazgeçilen/eklenen kelimeler hakkındaki rivayetlere de yer verilerek, mısraların geçirdiği değişimin de takip edilmesi sağlanmış.

Yahya Kemal için “mısra haysiyetti” ve şiirini kurarken, doğru kelime yerli yerine konulmak için, bazan birkaç gün, bazan birkaç hafta, bazan ise kırk yıl beklenmeliydi. Elimizdeki cildin ‘Kendi Gök Kubbemiz’ babında 81 şiir, ‘Eski Şiirin Rüzgârıyle’ babında 8 şiir, 39 gazel, 6 musammat, 6 şarkı, 2 ithaf, 10 kıt’a ve beyit, ‘Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş’ babındaysa 42 rubai ve 55 söyleyiş gözüküyor: yekûn 249. Onun gibi bir şaire göre fazla bile sayılabilir bu verim.

Yahya Kemal’i bir medeniyetin yıkıntıları arasında hüzünlenerek dolaşan “milliyetçi bir gerici” mi saymalıyız, kimi çevrelerin gördüğü gibi? Yoksa medeniyet krizi geçiren, istikametini şaşırmış bir topluma pusula olabilir mi yazdıkları? Yahya Kemal’i Nobel’e giden yolu açanlardan birisi görebilir miyiz peki? Bence evet. Orhan Pamuk’un da “borçlu oldukları” Cumhuriyet, modernleşme ve gelenek konusunda tıpkı kendisi gibi “kafası karışık olanlardır” çünkü: “Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay… Kemal Tahir. Bunlardır benim kahramanlarım. Bunlar bana heyecan verir.” Bana da... 

“Türkiye’nin Ruhu” diye bir şey varsa, o ruhu Yahya Kemal’in, Tanpınar’ın, Kemal Tahir’in, Oğuz Atay’ın ve Orhan Pamuk’un temsil ettiğine inanıyorum ben. Hem Batılı hem Doğulu hem modern hem geleneksel olanı mezceden bir ülke Türkiye. Ruhundaki ikiliği görmüş, anlamış, kavramış ve bu ikiliğin/kararsızlığın getirdiği hüznü, azabı, şizofreniyi, şiddeti kendi ruhunda hissetmiş şairlere, yazarlara ve düşünürlere yönelmeliyiz mutlaka.

Yeni bir medeniyet yorumuna şiddetle muhtaç olduğumuz şu günlerde Yahya Kemal Beyatlı, arayıp bulamadığımız o sesi, “kendi gök kubbemiz” altında tekrar çınlatacaktır. Kulağı olan işitsin.

*Bu yazı ilk olarak Karar'da yayımlanmıştır.

İlgili makaleye gitmek için tıklayınız.

E-Posta Adresiniz

Yeni çıkan kitaplar, kampanyalar ve tüm yeniliklerden haberdar edelim.

Üyelik Sözleşmesi, Aydınlatma Metni’ni ve Gizlilik ve Çerez Politikası’nı okudum, anladım ve onaylıyorum.

Lütfen Üyelik Sözleşmesi, Aydınlatma Metni ve Gizlilik ve Çerez Politikası metinlerini onaylayınız!